9 Ekim 2023

ÇEŞİTLEME

(Psikoterapi esnasında kullandığım fıkra, film vb. örnekler)


BİR FIKRA:

Nasrettin Hoca bir gün, çocuğuyla komşu köyün pazarına gider. Kendisi eşeğin sırtında, çocuğu yürür vaziyette yola koyulurlar. 

Görenler "Yazık zavallı çocuğa, niye yürütüyorsun zavallıyı?" derler. 

Hoca hak verir, hayvandan iner, çocuğu bindirir, kendisi yayan gider. 

Görenler bu sefer derler: "Büyüğe saygı kalmadı. Çocuk eşeğin tepesinde, koca ihtiyar yürüyor". 

Hoca onlara da hak verir, bu kez ikisi beraber binerler hayvana. 

Görenler buna da kulp takar: "Acıyın yahu, ikiniz birden binmişsiniz zavallının tepesine, yazıktır hayvana." 

Hoca "o da doğru" der. İkisi de inerler ve eşeğin yanında yayan giderler. 

Bu sefer de görenler "Madem hayvana binmeyecektiniz, niye yanınıza aldınız?" deyince Hocanın tepesi atar: "Hiçbirini beğendiremedik, herhalde böyle olması gerekiyor" deyip eşeği sırtlanır.

Hisse: Herkesin her dediğiyle hareket edilmez. Ne yaparsanız yapın, herkesi memnun edemezsiniz. Siz kendi tarzınızı seçin, o yolda gidin. Beğenen beğenir, beğenmeyen de olur mutlaka. Canları sağ olsun. Herkesin her dediğini yaparsanız, tam tersine, hiç kimseye yaranamazsınız.


BİR KARİKATÜR:

Fazlasıyla temiz giyinmiş, kravatlı, takım elbiseli, saçları özenle taranmış, 'hanım evladı' tipli bir genç görürüz. Az ileriden onu seyreden hippi kılıklı gençler aralarında konuşurlar: "Tipe bak, sanki Osmanlı tarihi müzesinde konu mankeni. Bunu bizim partiye götürsek kızlar ne kafa bulurlar bununla? Kah, kah, kah!" Ve davet ederler. Genç bu teklifi, biraz mahcup, kabul eder. 

Son kare: Partideki kızlar bu ilginç gence bayılmışlardır. O da kendini kaptırmış, Dede Efendi'den, tezhip sanatından, Osmanlı mimarisinden bahsetmektedir. Herkes onunla ilgilenmektedir ve onu çağıran gençler de fena halde bozum olmuşlardır.

Hisse: Ne kadar aykırı da olsanız, önce kendiniz olun. Eğer belli bir çizginiz varsa ve onu samimi olarak yaşıyorsanız, çevrenizdekiler en azından size saygı duyacaklardır.

Tersi olsaydı, yani eğer o genç, "partide bu halim garip kaçar, onlara benzemeliyim" deyip diğer gençler gibi giyinse ve çılgın danslar yapmaya çalışsaydı, beceremeyip yüzüne gözüne bulaştırır ve esas o zaman rezil olurdu. 

Karikatürün gerçekçi sonu ise şöyle olmak gerektir: Partidekilerin çoğu bir süre sonra o gençten sıkılacaktır muhtemelen. Ama sonuçta yanında, benzer zevkleri paylaşan birkaç yeni ve gerçek dost kalacaktır. Yolu olanın yoldaşı da olur.


BİR SORU:

Yalnızlığı sevmesi, toplumdan uzak durmasıyla meşhur sahabe Hz. Ebu Zer'e Peygamberimiz nasıl davrandı?

a) "Yapma Ebu Zer, böyle davranman doğru değil, kendini zorla, kalabalığa karış, sosyal ol biraz. Bu halin garip kaçıyor" diyerek baskı mı yaptı?

b) "Böylesi bize yaramaz, ne halin varsa gör, sen adam olmazsın" deyip ilgisiz mi davrandı?

c) Onun kişiliğini olduğu gibi kabullenip, o yönüyle de hizmet edebilmesi için yol göstererek yardımcı mı oldu? 

Doğru cevap tabii ki c şıkkıdır.

Bundan hisse alması gerekenler, özellikle çocuklarının girişken, konuşkan, sosyal vs. olması için baskı yapan, sonuç alamayınca da çocuğun kişiliğini eleştirip aşağılayan ailelerdir. Unutmayalım ki herkes sosyal ve girişken olmaya, topluma karışmaya zorlansaydı, yalnızlıkta derinleşmiş nice bilim adamı, filozof, sanatçı ve maneviyat büyüğü, sıradan insanlar olarak kalırlardı.


BİRAZ BİYOLOJİ BİLGİSİ:

Çoğu kuş türlerinde yavrular belli bir olgunluğa ulaştığında ailede bir sürtüşme belirir. Anne, hal diliyle "Artık uçabilirsin. Haydi uç, git, rızkını kendin bul." der. Yavru ise buna direnir: "Hayır, ben uçamam, korkuyorum." Aslında bu biraz da "Burada keyfim yerinde. Yuvada oturup ağzımı açıp hazır yemek, daha kolayıma geliyor" demektir. Anne ise kuru gürültüye pabuç bırakmaz ve uçabilecek olgunlukta gördüğü yavruyu yuvadan aşağı iter. Düşmeye başlayan yavru can havliyle kanat çırpar ve... Tabii ki uçar.

Hisse: Sorumluluk almadan yetişmiş, bağımlı bir kişilik geliştirmiş, sürekli yakınan ve basit şeyler için bile yardım isteyen insanları gördüğünüzde, bu örneği hatırlayın ve hatırlatın, ilk anda hoşlarına gitmese de.


BİR FIKRA DAHA:

Kaplumbağa ailesi pikniğe gitmeye karar verirler. Toparlanmaları iki gün sürer. Yola çıkarlar. Dört günde piknik yerine varırlar. Bir günde de sofra kurulur. Ama o da ne? Tuz almayı unutmuşlardır. Anne, küçük kaplumbağaya "Haydi yavrum, hemen eve git, tuzluğu kap, gel" der. Yavru kaplumbağa itiraz eder. "Gitmem. Siz beni beklemeden yemeğe oturursunuz." Ailecek dil dökerler: "Yok yavrum, biz seni bekleriz. Koşarak gitsen bir haftada dönersin. Haydi lütfen." Yavru kaplumbağa isteksizce yola çıkar. Aile onun dönüşünü beklemeye başlar. Üç gün geçer, beş gün geçer, yedi gün geçer, gelen yok. Onuncu gün baba, "Artık dayanamayacağım, çok acıktım, yemeye başlıyorum" der demez, çalıların arkasından küçük kaplumbağa fırlar, "Biliyordum beni beklemeyeceğinizi. O yüzden de gitmedim, burada sizi gözledim." der.

Hisse: Bir şeyin kötü gideceğine inanırsanız (ve o yönde çabalarsanız) gerçekten de kötü gider.


BİR SORU DAHA:

Peygamberimiz kendisine ilk kez vahiy geldiğinde nasıl davrandı?

a) Hemen yüksek bir yere çıkıp, "Dinleyin ey ahali, bana vahiy geldi" mi dedi?

b) Bu olayı kimseyle paylaşmayıp bir sır olarak kendine mi sakladı?

c) Yaşadığı olayı önce eşiyle paylaşıp sonra bilgili birisine danıştıktan sonra, vahiy olduğuna kanaat getirip, güvendiği kişilerden başlayarak yavaş yavaş tebliğ mi etti?

Doğru cevap tabii ki c şıkkıdır.

Hisse: His, algı ve fikirlerimizi, tartmadan, danışmadan, test etmeden doğru kabul etmek ve olur-olmaz herkese anlatmak da yanlıştır, hiç kimseye açmayıp, paylaşmayıp kendimize saklamak da.


BİR BAŞKA FIKRA:

Adamın biri arabasıyla otoyolda gidiyormuş. Radyodan polis anonsu duyulmuş: "Dikkat, dikkat! Otoyolda bir araç ters yönde gitmektedir!" Bizimki kızmış: "Hangi biri, hangi biri? Hepsi ters yönden geliyor!"

Bu fıkra hep başkalarını suçlayan, "herkes benimle uğraşıyor, bana zıt gidiyor" diyen paranoid özellikli insanlara anlatılabilir. Ama fayda vereceği şüphelidir.


BİR FIKRA DAHA:

Bir sadistle bir mazohist yolda karşılaşmışlar. Mazohist demiş: "İşte benimki geliyor, hadi döv beni, canımı acıt!" Sadist sırıtmış: "Yapmayacağım işte!"

Bu fıkra kişilik testi olarak anlatılabilir. Sadist veya mazohist meyilleri olan insanlar, bu fıkraya çok daha fazla gülerler. Çünkü herkes, kendisine benzeyenden zevk alır.

Dikkat: Sadizm ve mazohizm zıt gibi görünmekle beraber, genellikle aynı kişide değişik derecelerde bir arada bulunurlar.


BİR FİLM:

Woody Allen'in "Hanna ve kız kardeşleri" filminde filmin kahramanı 'mükemmel kadın' Hanna, kocası tarafından aldatılmaktadır. Woody Allen, arkadaşı olan aldatan kocaya sorar: "Hanna harika bir kadın, mükemmel bir anne, ideal bir eş. Neden onu aldatıyorsun?" Koca cevap verir: "Hanna o kadar mükemmel bir kadın ki, bana ihtiyacı yok."

Hisse: Yorum sizin.


BİR KARİKATÜR:

1.kare: Genç kız hayal kurmaktadır. Kanatlı bir prens gelecek. Onu alıp uçuracak. Çok güzel yerlere götürecek. Sonra evlenip mutlu olacaklar.

2.kare: Gerçekten de yakışıklı, kanatlı bir prens uçarak gelir ve genç kızı kucaklayıp göklere doğru yükseltir. 

3.kare: Beraber uçarak gezerler, harika yerler görürler, birbirlerine aşık olurlar.

4. ve son kare: Bir evin salonunda, kanepede, ikisi yan yana oturmaktadır. Kız çok mutludur ama delikanlı hayli hüzünlüdür. Çünkü kanatları koparılıp duvara asılmıştır.

Gerçek son kare, çizilmemiş 5. karedir. Kız "sen evlendiğimizde böyle değildin, artık beni sevmiyorsun." diye bağırmakta, adam da öfkeyle ona karşılık vermektedir. "Sadece benim olsun" diye kanatları kopartılan prensin, kısa süre sonra enerjisi, coşkusu ve sevgisi bitmiştir.