29 Ekim 2023

KADINLAR SİZİN TARLANIZDIR


Bakara suresi 223. ayetin meali: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza, dilediğiniz gibi gelin. Kendiniz için önden iyi işler gönderin. Bir de Allah'tan korkun ve bilin ki mutlaka ona kavuşacaksınız. İman edenleri müjdele."


Bu ayetteki "kadınlar sizin tarlanızdır" ifadesinin tefsirlerdeki açıklamalarına baktığımızda, genelde şu yorumu görüyoruz: "Kadınlar, çocuk doğurmaları sebebiyle, sizin tarlanız hükmündedirler." İyi de, bu zaten bilinen ve apaçık bir gerçek değil mi? Yani Kur'an bu şekilde tarif etmeseydi, çocukların başka yerde yetiştiğini, leylekler tarafından getirildiğini ya da internetten download edildiğini mi düşünecektik? Tabii ki hayır. O zaman neden özellikle ‘tarla’ ifadesi kullanılmış, bunun üzerinde düşünmek lazım.


Nedir tarlanın özelliği? Tarla pasiftir, alıcıdır, işlenmesi gerekir. Kendi haline bırakırsanız, yaban otu biter. Ama onu işler ve ekerseniz, ektiğiniz ürününün yüz katını verir size. Ve tabii ki bir tarlaya buğday ekip arpa biçmezsiniz. Ne ekerseniz, onu biçersiniz ancak. İşte bu noktalardan, kadın psikolojisine yönelik işaretler çıkarılabilir.


Burada Cemil Meriç’in sözünü hatırlamak lâzım: "Kadın, merkezi kendi dışında olan bir dünyadır." Yani kadın kendisi için yaşamaz; başkaları için yaşar. Bir başkasını mutlu ederek mutlu olur. O yüzden de daima yanındakilerin (özellikle de eşinin) kendisinden ne beklediğini anlamaya çalışır. Eğer erkek sağlam bir çizgiye sahipse, karısından ne istediğini açıkça ifade ediyorsa, hele bir de karısını destekliyorsa, kadının üretkenliği inanılmaz derecede artar. Şefkat, fedakarlık, anlayış ve uyum gibi yetenekleri sayesinde de, ona 'ekilen'leri kat kat artıran verimli bir tarla hükmüne geçer. Örneğin ona bir hücre verirseniz, o size bir çocuk verir. Ona biraz sevgi gösterirseniz, o size tam bir bağlılık verir. Ama ona az bir gerginlik verirseniz, size boğucu bir kaos sunabilir. Ya da tek bir kırıcı söz söylerseniz, saatlerce dırdır işitebilirsiniz. 


Yani ilişkiyi canlandıran kadındır ama tetikleyen erkektir. O yüzden de ağırlıklı görev, erkeğe düşer. Tarla örneğine dönersek, bir çiftçi nasıl ki tarlasında çalışır, onu sürer, eker, sularsa, erkeğin de eşini 'işlemesi' gerekir. Sadece beklentilerini söyleyerek değil, bizzat emek harcayarak, anlatarak, birlikte uygulayarak. Yoksa bazılarının yaptığı gibi "Karıcığım, senden bir şey istemiyorum. Sen mutlu ol yeter." demek, aslında kolaycılıktır, sorumluluktan kaçmaktır, kadını da boşluğa, işe yaramazlık duygusuna ve mutsuzluğa mahkum etmektir. Zaten kadınlar esas olarak başkalarını mutlu ederek mutlu olurlar demiştik. 


Burada önemli bir noktayı da vurgulamak isterim. Kadınların bir erkekte en nefret ettikleri şey, sürekli fikir değiştirmesidir, bilmem fark ettiniz mi? Kararsız ve dönek erkeklerden hiç hoşlanmaz kadınlar. Bunun sebebi şudur: Bir kadın, ilişkisinin uyumlu gitmesi, evinin huzurlu olması için, eşine olabildiğince uyum sağlamaya çalışır. Hatta zamanla eşinin hayat görüşü doğrultusunda fikirlerini değiştirir, onun beklentileri doğrultusunda davranışlarını farklılaştırır. Ama eğer erkek sürekli fikir ve çizgi değiştirirse, kadının kafası karışır, nasıl bir yol izleyeceğini bilemez ve ruhen dağılır. O yüzden meşhur birisi şöyle demiştir: "Kadın su gibidir, bulunduğu kalıba uyar. Kadınlardan şikayet eden erkek, kendi kalıbına baksın." Muazzam bir tespit.


Şimdi diğer bir ayete geçelim. Öncelikle peygamber eşlerine, dolayısıyla da tüm kadınlara hitap eden Ahzab suresi 34. ayeti mealen şöyledir: "Ey peygamber eşleri, evlerinizde Allah’ın ayetlerinden ve hikmetten, size okunanları düşünün."


Dikkat edin, burada "Evlerinizde Allah’ın ayetlerini okuyup düşünün" denilmemiş. "Evlerinizde size okunanları düşünün." denilmiş. Yani beklenen fiil, onların bizzat okumaları değil, onlara okunmasıdır. Peki kim okuyacak? Tabii ki eşleri. Zaten kadınlar birlikte iş yapmayı, tek başına çalışmaktan çok daha fazla severler. Demek ki neymiş? Koca, "Karıcığım, şu kitaplar çok değerli. Hadi onları oku." demeyecek; bizzat kendisi ona okuyacak. Tarlayı ekecek yani. Tarla örneğini bir kere daha düşünmekte fayda var.


Başka bir ayete daha değinmek istiyorum. Temelde benzer bir konuya işaret ediyor zira. Ahzab suresi'nin 6. ayetinde "Peygamber, müminlere kendilerinden daha yakındır; eşleri de onların anneleridir." buyrulurken, aynı surenin 53. ayetinde de "Resulullah'tan sonra onun hanımlarını ebediyen nikah edemezsiniz. Bu Allah katında çok büyük bir günahtır." hükmü yer alıyor. Yani Resulullah'ın boşaması veya vefatı sonrasında, hanımlarının başkaları ile evlenmeleri haram kılınmıştır. 


Öncelikle Resulullah'ın hiçbir hanımından boşanmadığını hatırladıktan sonra, bu yasak üzerinde biraz duralım. Zira bu yasak bazılarınca Resulullah'a iltimas ve hanımlarına da haksızlık gibi yorumlanıyor. Oysa işin gerçeği bunun tam tersidir ve bu hüküm de hem hikmet, hem de rahmettir. Şöyle ki:


Resulullah'ın hanımlarının, dinimizde ne kadar önemli bir yere sahip olduklarını biliyoruz. Hadis ve siyer kitaplarını biraz karıştıran görür ki, Resulullah'ın ev hayatını, özel hallerini ve kadınlara mahsus dini hükümleri, hanımları sayesinde öğreniyoruz. Onların aktardıkları hadisler, hatıralar ve gözlemler, İslami hayatın neredeyse yarısını aydınlatıyor. (Zaten Resulullah'ın çok sayıda evlilik yapmış olmasının bir hikmeti de, bu bilgi kanalını olabildiğince geniş tutmaktır denilir.)


Bunları bir kenara yazdıktan sonra, kadın psikolojisine dönelim. Söylemiştik, kadınlar hayatlarını büyük ölçüde kocalarının etrafında kurar, kendi isteklerinden ziyade eşlerinin arzularını önemserler. Erkeklerin 'tek başına' güçlü ve mutlu olmak istemelerine karşılık, kadınlarda 'birlikte' güçlü ve mutlu olma yönelimi hakimdir. Erkeklerde daha çok "ben ne istiyorum, hedefim nedir, bunu nasıl başarabilirim?" düşünceleri ağır basarken, kadınlarda "kocam ne istiyor, nelerden hoşlanıyor, ailede nasıl mutlu olabiliriz?" soruları hakimdir. 


Burada iki küçük gözlemimi de ekleyeyim: 


Evli kadınların kendi aralarındaki sohbetler genellikle "Benim kocam şöyle bir adam; benden şunu istiyor." veya "Kocandan memnun musun?" şeklindedir, bilirsiniz. Ama erkek erkeğe sohbetlerde bu tip cümleleri hemen hiç duymazsınız. 


Yine dikkatimi çeken bir ayrıntı var ki, poliklinikte gördüğüm kadın hastaların hemen hepsi sözlerine "Doktor bey, ben 6 yıllık evliyim, 2 çocuğum var." gibi cümlelerle başlarlar. Hiçbir erkeğin konuşmaya böyle başladığını ise hatırlamıyorum. 


Yani evlilik, bir kadının hayatının en önemli olayıdır ve tüm yaşamını kökten değiştirir. 


Ayrıca kadınlardaki ruhsal esneklik ve uyum kabiliyeti, onları zamanla kocalarına benzemeye, deyim yerindeyse 'eşlerinde fani olmaya' götürür. Öyle ki, kadınların çoğu evliliğine odaklanırken, önceki hayatlarını zihinlerinden tamamen silip yepyeni bir hayata geçerler. Hatta kadının yıllar içinde konuşmasıyla, huyuyla kocasına benzemeye başladığı da dikkatinizi çekmiş olabilir. 


Şimdi boşanmış ve yeniden evlenmiş bir kadın düşünelim. Bu kadın doğal olarak yeni eşine odaklanmak, onunla uyumlu bir çizgi tutturmak isteyecektir. Eğer bunu başarırsa, eski eşi zihninden, kalbinden tamamen silinir. Hatta onunla olan çoğu hatıralarını bile unutur. Şahit olmuşsunuzdur, bu durumdaki kadınlar çoğu kez "yeniden doğdum" sözünü kullanırlar. Eski eş silinmiş, her şey yeni eşe odaklanmış, yeni bir hayat şekillenmiştir. Böylece mutlu bir aile kurmak daha kolay olur.


Ama eğer bu 'odak değiştirme' başarısız olursa, yani kadın yeni eşine yeterince bağlanamaz ve eski eşini aleminden çıkaramazsa, o zaman da evlilik tehlikeye girer. Görünürde ikinci eşi ile evli, ama kalben eski eşi ile beraber olmak, kadın için de eziyettir, kocası için de. Mutsuzluk kaçınılmazdır.


İşte burada, okuduğumuz ayetteki yasağın bir hikmetini anlıyoruz. Eğer Resulullah'ın vefatı sonrasında hanımlarından biri başka bir erkekle evlenseydi ne olurdu, hayal edelim. Bir ihtimal, Resulullah'ı unutamaz, onun hatırası ile yaşamaya devam ederdi. Yeni eşinin hayatına uyum sağlamak yerine Resulullah ile alıştığı hayat tarzını devam ettirmeye çalışırdı. Bu ise yeni evliliğinde uyumsuz ve mutsuz olmasına sebep olur, hatta kocasında Resulullah'a karşı gizli bir kızgınlık oluşmasına yol açardı.


Yok eğer Resulullah'ın hatırasını silip mutlu bir evlilik kursaydı, o zaman da dinin temelini oluşturan hadislerin, hatıraların, gözlemlerin çoğu zihninden silinip giderdi. Ümmete aktarabileceği çoğu bilgi unutulurdu. Ayrıca kendisine hadis sormak için gelenlerin çokluğunu ve bunun yeni kocasını nasıl rahatsız edeceğini de düşünmemiz lazım. Olayın mahrem hayata dair kıyaslamalar gibi hassas kısımlarını ise zihninize havale ediyorum.


İşte bu sebeplerden dolayı, Resulullah'ın eşlerinin, onun vefatı sonrasında başkaları ile evlenmelerinin yasaklanması, hem İslam dininin temellerini kurma açısından, hem de bizzat hanımlarının mutluluğu açısından, baştan aşağıya hikmet ve rahmettir. Ve yine bu hüküm, Kur'an'ın 'her şeyi bilen, insanı tanıyan, kadın ruhunun inceliklerinden haberdar' bir zatın sözü olduğunun da bir ispatıdır.


*


Bu yazıya gelen bir itirazı da cevaplamak istedim.


"Bu bakış açısı, kadınları erkeklerin aşırı derecede etkisinde gibi gösteriyor. Oysa kocasından farklı çizgide yaşayan birçok kadın var." denildi.


Unutmamak gerekir ki, yazdıklarımız genellemelerdir. Her genellemenin de istisnası vardır tabii. Ayrıca 'erkeğinden etkilenme' sürecinin şartlara bağlı olduğunu da unutmamak lazım. Örneğin evlendikten sonra babasıyla ilişkisini yoğun biçimde sürdüren bazı kadınlar, kocalarından farklı bir çizgide kalabiliyorlar. Zira baba, baskın erkek figürü olmaya devam ediyor. Bunun örneğini çok gördüm. Hatta eğer erkek tutarlı bir çizgi sunmamış ise, ölmüş babasının hayaliyle o figürü dolduran, "babam olsaydı şöyle isterdi" diyen kadınlar da tanıdım. Ya da şeyhini erkek figürü olarak kabullenen, o yüzden kocasından giderek kopan birçok tarikat mensubu kadın vardır, siz de duymuş olabilirsiniz.