25 Ekim 2023

ERGENLERİN GERGİNLİĞİ


15 yaş civarındaki çocuklara, yani ergenlere nasıl davranılacağı, anne-babaların en ciddi problemlerinden biridir. Gençleri anlamak (ya da anlamamak), dedelerimiz zamanında da sorundu, şimdi de sorun. Ergen olmak da zordur, ergen anne-babası olmak da. Zorlukları kolaylaştıran ise bilgi ve tecrübedir. Bu sorunlarla çok karşılaşmış bir uzmanın önerileri size de faydalı olur umarım.


Yeni bir erişkin geliyor


Psikolojik açıdan ergenlik çağı, çocukluk döneminde altyapısı belirlenmiş olan kişiliğin, toplumda nasıl bir rolle var olacağının belirlendiği dönemdir. Yani bu dönemde genç, erişkin bir birey olarak hayattaki konumunu belirlemeye başlar. Küçükken her şeyi ailesinden bekleyen, sürekli desteğe muhtaç olan çocuğun, kendi ayakları üstünde durup yolunu çizebilmesi de, zorlu bir değişim gerektirir. Artık vakit, yeni ve farklı bir bireyin meydana çıkma vaktidir. Ve anne-baba, çocuklarının kendilerinden daha iyi olmasını isterler tabii ki.


İyi ama, bu 'kendisinden daha iyi olma', nasıl olabilir? Eğer çocuk anne-babanın dizinin dibinde ve onların izinde yürürse, ancak onlar kadar iyi olabilir. Onları aşabilmesi için onlardan ayrılması, yeni yollar denemesi lazımdır. Bu sebeple gencin kendine has bir tarz bulması, değil şikayet etmek, istenmesi gereken bir şeydir. Zaten farklılıkları değil de benzerlikleri onaylamak, gelişmeyi öldürür.


İşte ergenlik çağı problemlerinin en önemli püf noktası budur. Ebeveyn, çocuğun hala o eski uslu, ebeveynin ağzına bakan halinin devamını ister ve değişime direnirse, bu dönem kolay atlatılamaz. Hatta yirmili yaşlara kadar gecikebilir. 25 yaşına gelmiş, hala dizinizin dibinde duran, her sorumluluğu size bırakan bir çocuğunuz olsun istemezsiniz herhalde.


Serseri olmasını istemiyorsak


Yirmili yaşlardan bahsedince, bir tespitimi sizlerle paylaşmak isterim. İlk-orta öğrenim yıllarında hayli uslu, terbiyeli gördüğüm bazı gençler, üniversiteye gittikten sonra büyük bir değişim geçiriyor, haylaz, sorumsuz ve aykırı bir çizgiye sapıyorlar. Bunun sebebi bence açık. Normalde ergenlik döneminde yaşanması gereken değişim, çoğu aile tarafından baskılanınca, birikmiş olan dürtü ve hevesler, üniversitedeki özgürlük ortamında aniden ve dengesiz biçimde patlıyor. O yaşa kadar 'uslu çocuk' konumunda olan gençler, yaydan boşanırcasına diğer uca savruluyorlar. İşte böyle dengesiz oynamalar olmasını istemiyorsak, değişime direnmek yerine, anlamaya ve yönlendirmeye gayret etmeliyiz. Madem ki eninde-sonunda özgür bir hayata yelken açacaklar, o özgürlüğü, bizim yanımızda oldukları dönemde de bir miktar yaşamalıdırlar yaşamalılar ki, sonra böyle aşırı tepkiler ortaya çıkmasın.


İpleri koparmayın


Canlılar aleminde ebeveyn-çocuk ilişkisinin ölüme dek devam ettiği tek canlı, insandır. Zira insan, yaratılış itibariyle acizdir, her zaman, her yaşta şefkate muhtaçtır. Düşünün, 60 yaşında bile olsa bir insan, ebeveyninin kendisini okşayıp sevmesinden hoşlanır. Bu yapıdaki insan, ebeveyni ile bağlarını tümüyle koparmak isteyebilir mi, ya da koparırsa mutlu olabilir mi? Bir genç, ebeveynini beğenmese veya onlara kızsa bile, için için onlardan tümüyle kopmak istemez.


Oysa bazı ailelerin tavırlarına bakınca, çocuğa sadece iki seçenek bırakıldığını görürüz: "Ya benim dediğim gibi olursun, ya da defolur gidersin." Bir üçüncü yol olmalı, değil mi? Eğer aradaki bağı biz zorlayıp çocuğun kopmasına yol açmazsak, bazı hatalar yapsa bile, sonunda bizimle bir uzlaşma noktası bulacaktır. Dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelecektir yani, eğer dükkanın kapısı kilitlenmemiş ise tabii.


Disiplini de bırakmayın


Evde anne-baba otoritesi de olmalıdır muhakkak. Ben genellikle "Gençlere daha fazla özgürlük verin." derim ama, bunun sebebi, bizim klasik toplum yapımızda hayli disiplinci bir yaklaşımın hakim olmasıdır. Ama önerdiğim şey kesinlikle bir başıboşluk, mutlak serbestlik değildir. Zaten böyle "ne isterse yapsın" boşvermişliği, aslında sorunlarla yüzleşmekten kaçmanın bir biçimidir. Anne-baba çocuğunu yetiştirme görevlerini yapacak, evde geçerli olan kuralları da koyacaktır tabii ki.


Madem ki genç hala kendi başına yaşayacak imkanlara sahip değildir, ebeveyninin desteğine muhtaçtır, o desteğin karşılığında kendisinden bazı beklentilerin olması da doğaldır. Ama bu kuralları koyarken de gencin fikrini almak ve onun da onayı ile kuralları netleştirmek daha doğru olur. Evde, kendisinin de fikrinin alındığı kuralları uygulamak, zorla dayatılmış kurallara uymaktan çok daha kolaydır zira.


Neden oluyor bu değişimler?


Ergenlik dönemindeki bu köklü değişimler, ilk etapta çocuğun vücudundaki hormonal değişikliklerle başlar. Ortalama 12 yaş civarında çocuğun hormon salgıları değişir. Bu değişim fiziksel dönüşümü tetikler, beyindeki davranış merkezlerini de etkileyerek köklü bir başkalaşmaya yol açar. Ve unutulmaması gerekir ki, bu değişimler anne-babadan önce, gencin kendisini huzursuz eder. Vücudunda ve duygularında olan değişim, en çok genci tedirgin eder. "Bana ne oluyor?" der, şaşırır. Ama genellikle bu değişimle kendi kendine başa çıkmak ister ve pek de hevesle yardım istemez. Bir yandan onun bu gururunu anlayışla karşılarken bir/diğer yandan da ona rehberlik yapmak, ebeveynin dikkat etmesi gereken hassas bir dengedir. 


Bu dönemin fiziksel değişimlerinin en belirgin biçimi, ‘cinsel uyanış’tır. 6-10 yaşlarında cinsellik konusuna son derecede ilgisiz olan çocuk, ergenlik dönemiyle birlikte cinsellikle ciddi biçimde ilgilenmeye başlar. Bu aşamada ebeveynin çocukları bilgilendirmesi gerekir. Bunu çocukları paylaşarak yapmaları, kız çocukları ile annenin, erkek çocukları ile de babanın daha fazla vakit geçirmesi önerilir. Babanın kızlarına, annenin de oğullarına karşı ise araya biraz mesafe koymalarında fayda vardır. Aksi takdirde oğlan çocuklarının "Koskoca adam oldum, ana kuzusu değilim artık. Annem üstüme düşmeyi bıraksın." diye isyan etmesi ya da kızların, babanın aşırı ilgi ve merakından huzursuz olması mümkündür.


Meğer babam süper değilmiş


Bu dönemin tipik özelliği, daha önceki bağımlı, uysal özelliklerin yerine isyankar ve başına buyruk bir yapının gelişmesidir demiştik. Bu bir anlamda çocuğun kendi başına ve kendi adına var olabilmek için kabuklarını kırması demektir. Ergenliğe kadar çocuk kendisini güçsüz, yardıma muhtaç olarak kabullenir, anne-babasını kendisini koruyan güçlü varlıklar olarak görür veya görmek ister. Hatta onları gözünde yüceltir. "Benim babam senin babanı döver." veya "Benim annem dünyanın en iyi annesidir." der.


Ama ergenlik döneminde bu abartılı makamlar geri alınır. Genç artık "Ben güçlüyüm, her şeyi biliyorum, yardıma muhtaç değilim." demeye başlar ve çocukluk döneminin süper kahramanları olan anne-babasını bu kez de acımasızca eleştirmeye başlar. Onların fikirlerini eskimiş bulur, tavsiyelerine tepki gösterir. Hatta bazen sırf onlara karşı çıkmış olmak için karşı çıkar. Anne-babasını reddetme derecesine gelir ve kendi yolunu çizmeye çalışır. Dediğimiz gibi, bu bir ölçüde olması gereken bir değişimdir de.


Eğer anne-baba bu tavırları kendilerine karşı bir başkaldırı gibi algılar ve aşırı tepki verirlerse, genç "Anlamıştım zaten böyle yetersiz olduğunuzu." diyecektir. Bu sebeple, anne-babanın gence "Ben de senin yaşındayken babam için böyle şeyler düşünürdüm. Seni anlıyorum. Zamanla yumuşar bu fikrin." deyip hoşgörmesi gerekir.


Bu hamura bir kalıp lazım


Bu dönemde henüz şekillenmemiş bir hamur gibi olan kişiliğe, bir kalıp lazımdır, yani 'idol' kişiler. Genç, kendisine taklit edilecek mükemmel (gördüğü) örnekler bulmak ister. Daha önceleri bu idoller anne-baba iken, artık aile dışından örnekler aranır. Bu bir öğretmen de olabilir, bir sporcu da, bir siyasetçi de. Genç onlara benzemeye çalışır. O yüzden bu dönemde gerçekten taklit edilmeye, örnek alınmaya değer, seçkin kişilerin, örneğin peygamberlerin, gence iyi tanıtılması elzemdir. Eroinman bir şarkıcıyı rol-model seçmesini istemezsiniz herhalde. Tabii bu tanıtımın aslında çok daha önce, çocuklukta yapılması gerektiğini, bu dönemdeki yönlendirmelerin, usulünce olmazsa ters tepebileceğini de unutmamak lazım.


Ayrıca bu dönemde genç kendisine bir de amaç, bir varoluş hedefi belirlemek ister. İşte bu noktada meslek seçimi devreye girer (ya da girmelidir). Dikkat ettiyseniz, çoğumuz kendimizi neredeyse sadece mesleğimizle tarif ederiz. Hal böyleyken, meslek seçiminin 18 yaşına, hatta sonrasına ertelenmesi, kişilik gelişiminin gecikmesine yol açar. Gelişmiş ülkelerde erken yaşlarda meslek seçiminin teşvik edilmesi ve eğitimin liseden itibaren branşlaşması boşuna değildir. Ben üniversitede okuduğu halde, hala ileride ne olacağına karar vermemiş bir çok genç tanıdım. Bu belirsizlik, benlik algısının oturmamasına yol açabilir. O yüzden gencin, 15 yaşlarında meslek seçimini yapmasında fayda vardır. Onunla bu konularda sohbet etmek ve yeteneklerine göre (ama zorlamadan, sadece tavsiyelerle) yönlendirmek çok faydalı olacaktır.


Sorumluluğa alıştırın


Bu dönemin bir anahtar kavramı da 'sorumluluk'tur. Ergenin, giderek daha çok sorumluluk alması, anne-babanın ise yavaş yavaş geriye çekilmeleri gerekir. Ama bazı ebeveynlerin bu değişimi zorlaştıran alışkanlıkları vardır. Sanki çocukları aptal ve beceriksizmiş gibi her işlerine karışan, çantasındaki eşyalara kadar müdahale eden anne-babalar çoktur, bilirsiniz. Peki bu şartlarda çocuğun yetenekleri, kişiliği nasıl gelişebilir, söyler misiniz? Lafa gelince övdüğümüz gençlere, örneğin kendi odalarında bile özerklik vermezsek, genç nasıl kendine güven kazanabilir ki?


Oda örneğini özellikle verdim. Bu dönem için önerilen basit ama etkili bir yöntem, 'özerk oda' uygulamasıdır. Yani, ergenlikten itibaren çocuğunuzun odasına karışmayın, odası onun özerk bölgesi olsun. Düzeni, temizliği onun sorumluluğunda olsun. 18 yaşından itibaren evlenip kendi ailesini kurma hakkını elde edecek bir gencin, o vakte kadar odasını idare etmesine bile izin vermemek, çok yanlış değil midir?


Ya da harçlık konusu: Giyim-kuşam, yemek vs. için ona ayırdığınız parayı, belirli bir haftalık olarak kendisine vermek ve kendi bütçesini yapmasını istemek de sorumluluğa alıştırmada etkili bir yöntemdir. Belirlenen harçlıktan bir kuruş bile fazla vermeyin, her istediğinde ekleme yapmayın, buna karşılık harçlığı nasıl kullanacağına da asla karışmayın. Çok güzel sonuçlar alırsınız, emin olun.


Ayrıca fatura ödeme gibi bazı ev işlerinin sorumluluğunu yavaş yavaş ona aktarmak da çocuğun kendine güven kazanmasında yardımcı olacaktır.


İyi örnek olun


Anne-baba arasındaki ilişki, ailenin temelidir. Eğer ebeveynler kendi ilişkilerinde sıkıntı yaşıyorlarsa, bu sıkıntının çocuklara da yansıması kaçınılmazdır. Faraza evde bir ebeveyn diğerini aşağılıyorsa, çocuklar başkalarına saygı gösterme konusunda ne öğrenebilir ki?


Zaten bir çocuğun ruhsal sorunları olduğunda biz önce aileyi inceleriz. Çocuk uzaydan gelmediğine göre, sorunları da ailedeki sorunların bir yansımasıdır tabii ki. Ve neredeyse genel bir kural olarak, terapi görüşmelerine 'önce çocuk girer ve çıkar; sonra anne-baba girer ve kalır.' Zira problemin kaynağı neredeyse her zaman anne-babadadır.


Tabii bu strateji ergenlerde biraz değiştiği için gence daha fazla vakit ayırırız. Bunun sebebi, artık gencin (çevredekiler değişmese bile) kendisini değiştirme yeteneğine sahip olmasıdır. Yoksa sorunların temel kaynağı yine ailededir. O yüzden deriz ki, iyi bir genç yetiştirebilmek için, önce anne-baba ilişkisinin sağlam olması gerekir.


Çocuklar duysun


Aile içi uyumdan bahsedince yeri geldi. Aile terapisine aldığım sorunlu çiftlerde en sık gördüğüm yanlış, aralarındaki sorunları çocuklardan saklamaya çalışmalarıdır. Oysa bu çaba anlamsız ve boşunadır. Çocuklar aptal değildir; ebeveynlerin arasındaki tatsızlığı bal gibi de hissederler. Tartışmalar sadece baş başa kalındığında yapılsa bile, aralarındaki gerginliği ve kopukluğu çocuk mutlaka fark eder. Eğer problemler onlara yeterince açık ve uygun bir dille anlatılmazsa, kafaları karışır, temel güven duyguları zedelenir. "Bir şeyler dönüyor ama, nedir anlamadım." demek ve kaynağı belirsiz bir gerginliğin ortasında yaşamak kadar, insanı rahatsız eden bir şey yoktur.


Düşünün, bir ortamda yanınızda oturan iki arkadaşınız arasında bir soğukluk var, bunu hissediyorsunuz ama sebebini bilmiyorsunuz. Ne kadar gerilirsiniz, değil mi? Hele ki bunlar anne-babanız olursa... Oysa sorunu yeterince bilirseniz, en azından olup biteni anlamanın rahatlığını hissedersiniz. Zaten hiç bir problem dünyanın sonu değildir, ama tüm problemler dünyanın gerçeğidir. Gencin bunlarla uygun dozda yüzleşmesi, onun hayatında karşılaşacağı sorunlara hazırlıklı olmasını ve başa çıkma yeteneğini arttırır.


Hem unutmayın ki, biz kendi sorunlarımızı çocuğumuzdan saklarsak, onun da kendi sorunlarını bizden saklamasına sebep oluruz. Mantık aynıdır zira: "Üzülmesin diye anlatmıyorum." O yüzden, meşhur "çocuklar duymasın" sözünün zıddına, aile içi sorunları "çocuklar duysun" diyorum.


İnsanlar konuşa konuşa anlaşır


Tüm aile üyelerine, duygu ve düşüncelerini ifade etme fırsatı verilmelidir. Hatta bunun için belli sıklıkla aile toplantıları düzenlemek çok güzel bir yoldur. Eğer gencin fikirlerini dinlemez ya da ters tepkilerle susturursak, iletişim kapısını kapatmış oluruz. Ve artık o kapının ardında hangi dünyaların kurulduğunu anlamak mümkün olmaz.


Aslında karşıdakini anlama konusunda, anne-baba çocuğuna göre çok daha avantajlıdır. Zira ergenler henüz erişkin olmadılar ama, anne-baba bir zamanlar ergen olmuştu. Geçmişteki tecrübelerini hatırlayıp çocuğunu anlamaya çalışmak, ebeveynin yapacağı en doğru şey olacaktır. "Ben onun yaşlarında iken, buna benzer neler yaşamıştım?" diye zihnini tarayan her ebeveyn, çocuğunu anlamasına yardım edecek ipuçlarını bulacaktır. Hele bu hatıralarımızı çocuğunuzla paylaşırsanız, "O da benzer şeyler yaşamış. Demek ki beni anlayabilir." diye düşünür ve paylaşma hevesi artar. Bunu deneyin mutlaka.


Değer yargılarınızı aktarın


İnsanların davranışlarını belirleyen şey, değer yargılarıdır. Sağlam bir hayat görüşü yerleşmeden, doğru davranışlar edinilemez. Gençlerin davranışlarının istediğimiz yönde olmasını istiyorsak, önce onların hayat görüşlerinin doğru yönde gelişmesini sağlamalıyız. Oysa bu nokta çokça gözden kaçırılıyor. "Onu yapma, bunu yap. O yanlıştır, bu doğru." demekle yetiniliyor çoğu kez. Peki neden? Neden gencin saatlerce ders çalışması ve üniversite kazanması lazımdır? Neden gece geç gelmemesi gerekir? Neden sosyal medya sohbetlerinden kaçınmalıdır? Bunlar açıklanmaz genellikle. Sadece kestirme cevaplar ve emirler verilir.


Oysa konulan kuralların içindeki mantık doğru biçimde anlatılsa, çocuk anlayabilir. Çocuğunuzun zeka özürlü olduğunu düşünmüyorsunuz, değil mi? Yoksa kendi değer yargılarınıza mı güvenmiyorsunuz? Belki de siz de o kuralları ezbere öğrendiniz ve aslında doğru değiller? Ha, eğer değerlerinize güveniyorsanız, o zaman buyurun münazara meydanına. Gençler biraz isyankardır evet, ama ne aptaldırlar ne de şeytan. Doğru anlatın, mutlaka anlarlar.


Nitekim rabbimiz de Kur'an'da emir ve yasaklarını bildirirken, hikmetleri ile birlikte açıklar daima. "Hikmetini sormayın. Siz anlamazsınız. Emrettiklerimi yapın, yeter." demez. Önce akla kapı açarak, temel mantığı izah eder, emir ve yasakları hikmetleriyle birlikte açıklar, sonra da insanı özgür seçimi ile baş başa bırakır. Ayrıca her hatada hemen ceza vermez, sabırla düzelmesini bekler. Bazen ikaz edip uyarır, ama tövbe kapısını da kapatmaz. Bizim de böyle yapmamız gerekmez mi?


Çok önemli bir püf noktası


Bu bahsi en sona bıraktım. Zira çok sıklıkla düşülen büyük bir hatayı vurgulamak istiyorum: Çocuklar ergenliğe kadar eğitilir, sonrasında sadece yönlendirilirler. Çocukken serbest bırakıp ergenlik sonrası eğitim vermeye çalışmak ise etki etmez, hatta ters tepebilir.

Çocuklar ergenliğe kadar eğitilir, sonrasında sadece yönlendirilirler. Çocukken serbest bırakıp ergenlik sonrası eğitim vermeye çalışmak ise etki etmez, hatta ters tepebilir.

Çocuklar ergenliğe kadar eğitilir, sonrasında sadece yönlendirilirler. Çocukken serbest bırakıp ergenlik sonrası eğitim vermeye çalışmak ise etki etmez, hatta ters tepebilir.

Yanlışlık yok. Bilerek 3 kez yazdım. Akılda kalsın diye.


Ergenlere hiç karışmayın demiyorum tabii. Ama örneğin bir arkadaşınızın iyiliği için ne yapıyorsanız, bu dönemde onlar için de öyle yapın. Zaten ergen, dinen ayrı bir bireydir. Hayatına despotça karışmanız hatadır. Dostça fikir ve tavsiye verir, istediğinde de yardım edersiniz, o kadar.


*


Özetlersek:


Ergenlik çağındaki çalkantılar doğaldır ve hatta zorunlu değişimlerdir. Bunları anlamamak, ya da engellemeye çalışmak da hatadır, tamamen boş verip sadece izlemek de. Kendi ergenlik dönemimizi de hatırlayıp çocuğumuza rehberlik yapmamız gerekir.


Bunun için de,

1-Onu sevdiğimizi ve anladığımızı hissettirmemiz,

2-Kendisini ifade edebileceği bir ortam oluşturmamız,

3-Örnek alabileceği ideal insanlar, yıldız kişiler göstermemiz,

4-Bilgi ve tecrübelerimizi, değer yargılarımızı aktarmamız,

5-Ve sonuçta seçeceği yola saygı göstermemiz, onun artık ayrı ve bağımsız bir birey olduğunu kabullenmemiz gerekir.