25 Ekim 2023

PARANOİD MİYİZ?


Tıpkı insanlar gibi, milletlerin de kendilerine göre kişiliklere sahip oldukları, öteden beri dile getirilir. Mesela Amerikan toplumu 'borderline, histrionik ve narsisistik' olarak tanımlanır. Yani kimlik karmaşası içinde, gösterişe önem veren, yüzeysel, bencil, yeniliklere açık ve özgürlükçü. Bizim toplumumuz için de bir hocamız, 'bağımlı ve epey paranoid' şeklinde tarif yapmıştı. Şu kitaplara bir bakalım da, paranoid kişilik nasılmış ve bize uyuyor muymuş, beraber değerlendirelim.

Deniliyor ki: "Paranoid kişilikte olanlar kendilerine güvenirler ama diğer insanlara güvenmezler. Sürekli çevreden tehdit beklerler. Bu yüzden samimi dostları azdır. Ama o samimi dostları içindeyken de, biriktirdikleri duygular yoğun biçimde açığa çıkar. Tutkulu aşıklar olurlar ama aşırı kıskançtırlar. Biraz gergindirler, çabuk öfkelenirler. Tartışmayı ve rekabeti severler. Şakayı ise (hele kendilerine yapıldığında) hiç sevmez, ciddi olmakla övünürler. Çevrede olup-biten olaylar arasında ilişkiler kurar, komplo teorileri kurarlar. Bazen de hatalı yargılara varır, hezeyan bile üretebilirler. Fikirlerinden kolay kolay vazgeçmezler. Eğer bu özellikler dozunda ve yerinde kullanılırsa, inatçı, cesur ve meraklı yapıları ile başarıya ulaşabilirler. Ama ölçüyü kaçırırlarsa, yoğun ve karmaşık düşüncelerden kurtulabilmek için alkol ve uyuşturucuya yönelebilirler."

Toplumumuza uyuyor sanki. Gerçekten de bizde kimseye güvenmeme, herkesten tehdit bekleme özelliği çok bariz.

Geçenlerde bir karikatür dikkatimi çekmişti.
Çocuk okuldan gelmiş, annesine öğrendiklerini anlatıyor:
-Anneciğim, bugün derste, 'bizim bizden başka dostumuz olmadığını' öğrendik.
-Başka yavrum?
-Bir de 'en büyük düşmanımızın da kendi içimizde olduğunu'.

Mantığa bakar mısınız? 'Tüm komşularımız bize düşman. En büyük düşman ise içimizde.' Mantık dedim, özür.

Kıskançlık da toplum olarak tipik bir özelliğimiz zaten. Kıskanç oluşumuzla övünürüz hatta. Bu da uyuyor, başka?

Örneğin ülkemizde birbirini seven iki komşu şehir yok gibidir. Urfa ile Antep birbirine ters bakarlar, Sivas'la Kayseri kavgalıdır, Gümüşhane'yle Bayburt zıttır vs. Bu da paranoid kişiliğin bir özelliği.

"Kimseye güvenip açılmazlar" denilmişti. Yabancılara kendimizi anlatamayışımız, bunun izdüşümü olabilir mi acaba?

Komplo teorileri üretmekte ise üzerimize yok zaten. "Dış güçler bizi kıskanıyor ve haince tuzaklarla kuyumuzu kazmaya çalışıyor." "Bizdeki depremler yabancılar tarafından tetikleniyor." Örnekler çok.

Bu gerginliğe dayanamayıp stresimizi atmak için dünyanın en fazla içki ve sigara tüketen, uyuşturucu kullanımının da en hızlı arttığı ülkesi olmamız da biliniyor. (Yoksa bilmiyor muydunuz?)

Velhasıl paranoid kişilik, toplumumuza hayli uyuyor gibi.

Peki nasıl oluşuyor bu kişilik, onu da okuyalım: "Öz vatanından uzağa göç edenlerde bu tip özellikler sıklıkla ve kısmen de doğal olarak gelişebilir." Gerçekten de tarih boyunca çoğu kavim fazla yer değiştirmemiş. Çinliler, Araplar, Almanlar, Yunanlılar asırlardır hemen aynı topraklarda yaşıyorlar. Ama biz uzun bir göç sonrası Orta Asya'dan gelip tanımadığımız topraklara yerleşmişiz. Sonra da çevremizdeki herkesten kuşkulanır olmuşuz tabii. "Acaba bizi buradan atmaya çalışırlar mı?" Bu durumda biraz şüpheci olmamız normal sayılır.

Başka ne sebep varmış, bakalım: "Kişinin çocukluk çağında ailesi, anne-babası ile mesafeli ve zıt bir ilişki içinde olması da bu kişiliğe zemin hazırlayabilir." Zira zihinde şöyle bir fikir oluşur: "Babama bile güvenmiyorsam, kime güveneceğim ki bu dünyada?" Bu da uydu sanki. Bu ülke, atası olan Osmanlı'yı reddetmekle, hatta Osmanlı düşmanlığı ile yoğrulmadı mı onlarca yıl? Aslımızı bile inkar edip, hatta ona düşman olunca, diğerleri haydi haydi şüpheli sınıfına girer zaten.

Peki, nasıl toparlanabilir bu kişilik yapısı, ona da bakalım: "Normalde bu kişilikte olanlar, hatalarını kabullenmez, fikirlerini telkin veya özeleştiri ile değiştirmezler. Ama ciddi bir kriz yaşadıklarında veya depresyona girdiklerinde, özeleştiri ve değişim mümkün olabilir." Eyvah eyvah! Mutlaka ciddi bir kriz veya bela mı gerekiyor?

"Bu değişimin bir yolu, aileye, özellikle ebeveyne yakınlaşmak, onları anlamaya çalışmak, ortak noktaları bulmaktır." Yani Osmanlı'yı anlamamız ve kabullenmemiz gerekecek. 

"Bir yöntem de kişinin en çok rahatsız olduğu, sevmediği kişilerin üstüne giderek, onlarla diyalog kurması ve onların 'kendi zannettiği gibi' olmadıklarını görmesidir." Yani zıt fikirdeki insanlarla diyaloğa girmemiz şart. Yapabilir miyiz acaba?

Belki de bu özellikleri değiştirmeye çalışmak yerine doğru yönde kullanmayı başarsak daha uygun olabilir. Zaten asırlarca bu millet, inatçı, gergin ve kavgacı tavrı sayesinde dünyaya meydan okuyup İslam'ın bayraktarlığını yapmamış mı? 

Rabbim işini biliyor.