29 Ekim 2023

NEDEN İNTİHAR?


İnsanoğlu var olduğundan beri, yok olmayı tercih edenler hep olmuştur. Hayatını anlamsız, kendisini çaresiz, sorunlarını çözümsüz görenler bazen kurtuluşu ölümde ararlar. Napolyon, Sokrat, Hitler gibi kimi ünlüler ve nice ünsüzler ağır hayat şartlarına dayanamayıp 'istifa' etmişler. Demem o ki, intihar ahir-zaman alameti sayılmaz, eskiden beri başvurulan bir yol. Ama son zamanlarda sanki daha bir moda oldu, ya da medya yüzünden daha fazla duyuyoruz. Bu durumda bir psikiyatrist olarak bu konuda yazmak şart oldu. Kimler, neden intihar eder ve ne yapılmalı?


Sizce bir insan neden intihar eder? "İnancı yoksa, maneviyatı zayıfsa" mı dediniz? Büyük ölçüde doğru, ama tamamen değil. Gerçekten de, hangi dinden olursa olsun dindarlarda intiharın daha az olduğu istatistiklerle sabit.  "Hayat anlamsız bir koşturmaca, sonu da hiçlik" diyen kişi, "bir an önce bu çile bitsin" diyebilir. Ancak tüm intiharları sadece bu faktörle açıklayamayız. Mesela size şöyle bir soru sorulsa: Ölümün son olduğunu, bu hayatın tek hayat olduğunu düşünseniz, intihar eder miydiniz? Muhtemelen tam tersine, hayata daha da yapışırdınız. Bakın iş karıştı. Yine bazı insanlar, inançlı oldukları halde, "Evet, intihar günah ama, Allah her halde affeder, Cennet'e alır, bu sıkıntılardan kurtulurum." deyip intihar etmiyor mu? Demek ki intiharları tek bir faktöre bağlamamak lazım.


Objektif olarak intiharların sebeplerini ve neler yapılabileceğini, istatistik verilerden hareketle bulmaya çalışalım. 


Kadınlar erkeklere kıyasla 3 kat daha fazla intihara kalkışıyorlar mesela. Ama ölümle sonuçlanan intiharlar, erkeklerde 3 kat daha fazla. Kadınlar genellikle ilaç içmek gibi daha az acı veren ve kurtuluş ihtimali fazla olan yolları seçiyorlar. Son anda bile biraz kararsızlar yani. "Kurtulsam da olur" diyorlar bir anlamda. Bu tür intihar girişimlerini daha çok bir 'yardım isteği' olarak değerlendirmek mümkün. İlaçla intihara kalkışanlar, çoğu zaman bilinçsizce kurtarılmalarına zemin hazırlarlar zaten. Mesela boş ilaç şişesini ortada bırakır, herkesin evde olduğu sırada intihara kalkışır veya bir arkadaşlarına mesajla durumu haber verirler. "Beni kurtarın. Halimin çok kötü olduğunu anlayın. Bana yardım edin." demek isterler. Bu sessiz çığlıklara kulak vermek lazım.


Erkekler ise son ana kadar yardım istemiyor, karar verince de dönüşü zor bir yolu seçiyorlar genellikle. Öyleyse o son an gelmeden önce sormak lazım: "Bir problemin var mı? Yardım istemek ayıp değil. İnsanoğlu acizdir."


Bir diğer tespit: İntihar erkeklerde ileri yaşlarda artış gösterirken, kadınlarda azalıyor. Anlaşılan erkekler ileri yaşlardaki pasif ve yardıma muhtaç konuma uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Yaşlı babalarımıza, dedelerimize kıymet verip saygı gösterelim o halde. Hiç olmazsa arada fikir danışalım. Hayatlarının bir anlamı olduğunu, birilerine faydalı olabildiklerini hissetsinler.


Evlilik, özellikle de çocuk sahibi olmak, intiharı bariz biçimde azaltıyor. Dullarda ise intihar çok fazla. Kişinin duygularını paylaşıp destek alabilmesi, intihara yönelmeyi önemli ölçüde engelliyor yani. Hele çocuk sahibi olmak, hem hayata anlam ve gaye katıyor, hem de "arkamdan üzülmesinler" düşüncesiyle ölümden vaz geçiriyor. Özellikle kadın hastalarımda buna çok şahit oldum. Öyleyse evlenip çocuk sahibi olmakta fayda var diyebiliriz. 


Büyük şehirlerde intihar oranı kırsal yörelere göre daha yüksekmiş. Ne dersiniz, köylerimize mi dönsek? Sosyal destek, yakın komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin, kişiyi hayata daha çok bağladığı kesin. Ama şehirde de yapabiliriz bunu. Komşunun ziline bir bassak artık. Belki de bunalımdadır, faydamız olabilir, kim bilir?


Emekli ve işsizlerde (tahmin edileceği gibi) intihar oldukça fazla. Malum işe yaramazlık duygusu. Erken emekli olmak isteyenlere duyurulur. Ama bir de tam zıddına, üst gelir düzeyinde olanlarda da intihar fazla imiş. Neden dersiniz? Belki doyumsuzluktan, belki de ufak kayıp ve problemlere bile tahammül edememekten. "Ne idim, ne oldum? Bu hale düşecek adam mıydım ben? Bu utançla yaşayamam." düşünceleri. Öyleyse "O sağlam adamdır, atlatır." demeyin. Bir sorun bakalım, kendini nasıl hissediyor?


Kronik veya ölümcül hastalarda da intiharın arttığını biliyoruz. Bu her ne kadar anlaşılır bir durumsa da şifadan da ümit kesilmemeli. Allah her derdin devasını vermemiş mi? Nice ölümcül hastaların başında ağlayanlar ölüp, o hastalar yaşamamış mı?


Alkol ve madde bağımlılarında ise normale kıyasla 50-75 kat daha fazla intihar tespit edilmiş. Bu durumda intihar riskini en çok artıran faktörün, alkol ve madde bağımlılığı olduğunu söyleyebiliriz. "Normal. O kadar içtikten sonra insanda ne mantıklı düşünce olur, ne de sevdikleri yanında kalır." denilebilir. Doğrudur da. Ancak bu tespiti bile tersinden yorumlamak mümkün. Zarar ve tehlikelerini bile bile aşırı alkol almak, bir tür kronik intihar olarak kabul edilir zaten. Yani kendi eliyle kendini tehlikeye atmak, ölüme davetiye çıkarmak demektir. Bu mantıktaki kişilerin bazıları, zamanla daha çabuk bir ölüme karar vermiş de olabilir. Yeri gelmişken, tehlikeli araba kullanmak, silahlı örgütlere girmek vs. de benzer bir tavırdır. Öyleleri "Hayatım önemli değil, ölsem ne çıkar?" demiş olmuyor mu?


Depresyon, kişilik bozuklukları, şizofreni gibi psikiyatrik hastalıkları olanlarda intihar çok daha fazlaymış. Bu da normal. Aslında intihar edenlerin hemen hiçbirinin (en azından o an için) mantıklı düşünemediği açık. Zaten o yüzdendir ki, intiharı önlemek, kalkışanı kurtarmaya çalışmak gerekir. Çoğu kişi, kurtarılıp tedavi de edilince, "Aptallıktı. Yapmamalıydım. Hayat yaşamaya değermiş." derler. Acil servislerde intihara kalkışmış yüzlerce şahıs gördüm bugüne dek. "Keşke ölseydim. Neden kurtardınız?" diyen sadece bir-iki kişi hatırlıyorum.


Yakın zamanda önemli bir kayıp yaşayanlarda da intihar riski yüksek. Çocuklukta anne-baba kaybı olanlarda da onların yanına gitme isteği, onlarsız yaşayamama, mutlu günlere dönme arzusu olabiliyor. Ama zaten sonunda 'oraya' gitmeyecek miyiz? Güzel yaşayıp güzel gitmeye çalışsak çok daha iyi değil mi?


Doğum günü, yılbaşı ve tatil günlerinde de intiharlar sıklaşıyor; kişinin boş kaldığı ve hayat muhasebesi yaptığı zamanlarda yani. Fazla boş kalmamak, gereğinden fazla hesaplaşmaya dalmamak gerek belli ki. Her şey dozunda güzel.


İntihar edenlerin % 80’inin son zamanlarında ölüm ve intihardan sık bahsettikleri rapor edilmiş. Bu çok önemli bir nokta. Yani bir kişi intihardan bahsediyorsa, mutlaka ciddiye alıp yardım edilmeli. Zaten mutlu olan bir kişi, şaka ile bile olsa, intihardan bahsetmez ki. Her şakanın altında bir gerçek vardır.


Medeni duruma göre bekar erkekler yüksek riskli grupmuş. Anlaşılan bekarlar "Niye yaşıyorum?" sorusuna cevap bulmalı acilen.


Mesleğe göre ise en çok polis ve doktorlar intihar ediyorlar. Bu belki intihar için kullanılan araçlara (silah, ilaç) daha kolay ulaşmaları ile ilgilidir, belki de meslekleri gereği intihar vakaları ile sık karşılaşmaları sebebiyle, intihar fikrine aşina olmaları ile. Eğer ikincisi doğru ise, intiharların medyada fazlaca yer alması, izleyenlerde intihar fikrinin artışına yol açabilir diyebiliriz. Zaten bazı dönemlerde özellikle gençlerde peş peşe intiharların olması, bu örnek alma davranışı ile ilgilidir. Doğru örnekler vermek lazım gençlerimize. Yoksa yüksek doz ile intihar eden eroinman şarkıcılara özenebilirler.


Medya deyince, mesela köprülere, yüksek binalara çıkıp kameralar önünde intihar tehdidi yapanlar var, malum. Çoğumuz kızarız bunlara; "şov yapıyorlar" deriz. Ama söyler misiniz, siz eşiniz eve dönsün diye veya işinize geri alınmak için, o köprünün kenarından sallanır mısınız? Bunu aklı başında hiç kimse yapmaz. Zira kazara ölebilirsiniz de. Belli ki bu kişiler hayatlarına kıymet vermeyen, hatta için için ölmek isteyen, bunalımlı insanlar. Sorunlarını ciddiye alıp yardım etmeye çalışmaktan zarar gelmez. "Sıkıysa atla" diyenleri protesto ediyorum.


"İnanç konusunu çabuk geçtin. İnanç intiharı önlemez mi?" diyebilirsiniz. Elbette önemli ölçüde önler. "İnancım olmasa intihar ederdim" diyen o kadar çok hastam oldu ki. "İntiharın cezası cehennemdir" fikri, çok kişiyi ölümden döndürüyor. Çünkü o zaman ölüm, kurtuluş değil daha büyük bir felaket oluyor. Ancak bu mantık da epey eksik. Kişi hayatı boyunca inancını hakkıyla yaşasa, zaten ölümün kıyısına gelmez ki. "Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler" der; tevekkül eder, "Bu dünya sınav yeri zaten" der, sıkıntılarını hoş görüp sabreder. Ama ölümün kıyısına gelene dek gaflette kaldıktan sonra, işler sarpa sardığında, o kaosta, inancını hatırlamak biraz zordur. O yüzden, iyi yaşamak ve kötü ölmemek için, şimdi bol bol okumamız lazım.